18 Ekim 2018 Perşembe

Çocuklara Cisellik Eğitiminin Verilmesi

Çocuklara Cinsellik Eğitiminin Verilmesi
“Seni Leylekler Getirmedi .

Anne-babalardan gelen ve cevap vermekte zorlandıkları önemli konulardan biri çocuklara cinsellik eğitiminin verilmesidir. Çocuğa cinsellik nasıl anlatılmalır ? Anne-Babalarında,çocuklarından duymaya en çok çekindikleri,duyduklarında nasıl cevap vermeleri gerektiğini bilmedikleri diken üstünde bir soru…
Çocuklar ile cinsellik hakkında konuşmak kolay bir konu değil.Dikkat edilmesi gereken,oldukça hassas bir konu.Ben nasıl doğdum?,Benim neden pipim yok?  Ve bunun gibi sorular birçok anne-baba hatta toplum içerisinde bile yasaklanır,”ayıp”denir.”Yetişkinleri çocuklara karşı’gizliliğe’ sevk eden şey ,cinsellik konusunda yaşadıkları kendi suçluluk duyguları ve bilinen utangaçlıktan başka bir şey olmasa gerek.”(Freud,2006).Bu hipotez ise aslında üzerinde durulması gereken bir diğer konu olmalı.Çünkü kişileri gizliliğe ve ayıba iten şey neden olduğu durumu önemlidir.“Genelde bazı konular,bana göre fazla örtbas edilir.Çocukların hayalgücünü temiz tutmakla iyi ediliyor,ancak bu temizlik bilgisizlikle muhafaza edilemez.”(Freud,2006) Freud’un Sevgi ve Cinsellik Üzerine adlı eserinde de belirttiği gibi çocukların bu merakını onları geçiştirerek,eleştirerek ya da ciddiye almayarak ,bilgisizlik ile muhafaza edemeyiz.Bu onları gerçeği merak etmeye daha çok itecektir.Çünkü sadece çocuklar için değil tüm insanlar için geçerlidir ki geçiştirilen,eleştirilen ya da ciddiye alınmayan konular daha fazla merak uyandırır.
Bunların merak edilmesinin altında aslında başka bir gerçeklik vardır.Çünkü aslında tüm insanlardoğdukları andan itibaren cinsellikle iç içedirler.Nasıl mı?; Aslında cinsellik dediğimiz akla gelen anlamı itibariyle sadece sex demek değildir.Çocuk cinselliği, içerisinde tahmin ettiğimiz yetişkin cinselliğini barındırmazÇocuk cinselliği diye tabir ettiğimiz bu terim farklı amaçlara hizmet etmektedir. Çocuğun kendi varoluşunu,kendi beden algısı,sahip oldukları özelliklerini tanımaya,anlamaya,anlamlandırmaya yöneliktir.Çocuğun gelişim dönemlerine göre haz mekanizmaları farklılık gösterir.Örneğin ; Oral dönemde (0-1,5 yaş arası) bebeklerde haz merkezi ağızdır.Emme refleksi gelişmiştir.Ağız uyarılmanın odak noktasıdır.Anal Dönem ise(1,5-3 yaş arası ):Haz bölgesi anüstür.Anüs uyarılmanın odak  merkezidir.
Çocuk ;Ben nasıl doğdum ?,Nasıl dünyaya geldim?, derken bile aslında merak edilen kendi varoluşunu öğrenmektir.Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir; babadan gelen bir spermvardır, bu babanın bir parçasıdır ve anneden gelen bir yumurta ile birleşir, bu da annenin bir parçasıdır; oluşan şey annenin karnında”rahim” adı verilen yerde büyür.
Çocuğunuzdan gelen sorulara cevap verin. Ancak önemli olan nokta sorduğundan fazlasına cevap vermemektir. Eğer çocuğunuza verdiğiniz bilgi ona yeterli gelmezse başka sorularla daha fazla şey bilmek isteyecektir.Böyle bir durumda yine çocuğa gerekli ve yeterli bilgiyi vermeye özen gösterin.
Ayrıca çocuğa vücudunun kısımlarını ( Genital bölge dahil ) öğretin. Bu bilgi ne kadar erken verilirse, o kadar iyi olur da diyebiliriz.Terimleri yani doğru sözcükleri kullanmak hem anne-babanın hem de çocukların yaşadığı gerginliği,utanma ve sıkılmaların azalması bakımından faydalı olacaktır.Vücudun kısımlarına verilen doğru öğretmeye devam ederken çocuklara,iyi dokunuş ve kötü dokunuş arasındaki farkı da öğretmeliyiz.Bu fark çocuğa anlatılırken,onu yargılamak veya polis gibi uyarmak değil,mahrem bölgelerine anne-baba ve doktor dışındaki kimsenin dokunmaması gerektiğini söylemek yeterli olacaktır.
Uygunsuz bir davranışla karşılaştığınızda sakin bir şekilde onu uyarmalıyız. Örnekle açıklayacak olursak,3 yaşındaki çocuğunuz parkta ve yolda sürekli olarak kendine dokumayı alışkanlık haline getirdiyse,onu sakin bir şekilde uyarmak,topluluk içerisinde bunun yapılmaması gerektiğini söylemek gerekir.Hatta “Bunu burada yapmamalısın.” gibi net ifadeler kullanılmalıdır. Bu ve benzer durumlarla karşılaştığınızda, çocuğunuz ile nasıl iletişime geçmeniz gerektiği konusunda problem yaşıyor iseniz mutlaka bir uzamandan destek almalısınız.
Kaynak : Freud.S.,2006,Sevgi Ve Cinsellik Üzerine,I.Baskı,İlya İzmir Yayınevi,İzmir.

7 Ekim 2018 Pazar

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (Takıntı Hastalığı)

Obsesif Kompulsif Bozukluk (Takıntı Hastalığı)

   Halk arasında “Takıntı Hastalığı olarak bilinen Obsesif Kompulsif Bozukluk; istem dışı, istenmeyen,zorlayıcı düşüncelerin ve rahatsız edici imgelerin ortaya  çıkması durumudur. Obsesif-kompulsif bozukluğa, bildiğimiz anlamıyla takıntı hastalığı da denilebilir.Nedir bu takıntı hastalığı ? Bir anksiyete türü olarak bilinmektedir.Tekrarlayan duygu ve düşüncelerin,davranış  boyutuna taşınmasıdır.Daha detaylı bir tanım yapılacak olursa;
Obsesyon, istem dışı tekrarlayan, kişinin kendi iradesi ile zihninden atamadığı, düşüncelerimiz,imge veya dürtülerimizdir. Bunlar bireyin iradesi ile kontrol edilemez ve süreklidir.
Kompülsiyon ise bu duygu ve düşüncelerin yaratmış olduğu anksiyeteyi sonlandırmak için yapılan ve sürekli tekrar eden davranışlardır.Temelinde bir çeşit patoloji yatar.Düzen,kural,temizlik gibi konularla aşırı ilgilidirler.Kontrolcü ve mükemmeliyetçi yapıları vardır.Otoriter bir tutum içerisindedirler.Ayrıntılarla yaşarlar.Kişiler bu davranışlarının anlamsız olduğunu kimi zaman farkında olsalar bile buna engel olamazlar.
Sık görülen Obsesyonlar:
-Kirlenme korkusu,
-Cinsel ya da agresif dürtüler
-Dini konular
-Düzen,kuşku,simetri...
Sık görülen Kompülsiyonlar:
-Temizlenme
-Kontrol etme,
-Tekrarlama,
-Düzenleme,dizme,sayma...
Çoğu zaman hepimiz tekrarlanana düşüncelere ( “ Ütünün fişini çekmiş miydim ?”) kapılmakta ve süre gelen davranışı (“dolabımızdaki bütün eşyaları belirli bir sıraya göre düzenleme.”) gerçekleştirmekteyiz. Ancak bu davranış ve düşünceler kişinin işlevselliğini etkilemez. OKB hastası kişiler bu ritüelleri yaparken gündelik işlerini aksatırlar ve bu onların hayatlarını ciddi bir şekilde etkiler.OKB rahatsızlığı  olan kişiler,kompülsif davranışlarının saçma olduğunun çoğu zaman farkındadır ancak bu kompülsiyonlara direndikleri zaman anksiyete yaşamaya başlar ve eylemleri yerine getirdikleri zamanda ise oluşan anksiyetenin ortadan kalktığını hissetmektedirler. 
Obsesif-kompulsif kişiler ; başkaları tarafından esneklik ve kendiliğinden davranmaktan yoksun,ancak çalışkan,gayretli ve becerikli kişiler olarak görülür.(Köroğlu,2011)Obsesif-kompulsif kişiler kurallar konusunda oldukça katı ve esnek olmayan bir tutum içerisindedir.         
En önemli özellikleri işi bitirmelerini zora sokan yetkincilikleridir. (Mükemmelliyetçilik).(Köroğlu,2011)    
Nasıl ortaya çıkar ?
    Ailesel geçişin olabileceği düşünülmektedir. Daha çok,katı bir disiplinle yetiştirilmiş kişilerde görülür.(Köroğlu,2011) Baskıcı,otoriter bir ebeveyn tutumunun sebep olabileceği bilinmektedir. Ailesel geçmiş bir etken olabilir.Ancak sadece ailesel geçmişin varlığından söz etmek doğru olmaz. Diğer etkenlerden biri de çevresel faktörlerdir;bir kayıp,yas durumu,taciz,hastalık sonucu aşırı stresle birlikte yaşanan anksiyete sonucu da ortaya çıkmış olabilir. 
Tedavi şeklinden bahsedilecek olursa İlaçlı tedavi eşliğinde Bilişsel Davranışçı terapinin uygulanacağı psikoterapi seansları uygun bir yoldur.Kişi kendisinde kaygı yaratan duruma maruz bırakılarak, anksiyete yaratan durumun ortadan kaldırılmaya çalışılması planlanır.Obsesyonlarının altında yatan yani onlarda anksiyete oluşturan yanlış inanışların değiştirilmesi hedeflenir.  Ancak tedavinin süreci ve yöntemi  danışanın bireyselliğine göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle konu ile ilgili mutlaka bir uzman görüşüne başvurmalısınız.


Kaynak : Öztürk.O.M.,(2011),Ruh Sağlığı Ve Bozuklukları I-II,XXI.Baskı,BeşirKitapevi,Ankara.

Uzman Klinik Psikolog 
Edagül DURSUN